Soner Yalçın’a itirazım var: Neoliberalizmin çöküşü mü, hayal görmeyelim

Ekin Dağdelen’in yazısı şöyle:

Soner Yalçın, PKK’nın feshi üzerine kaleme aldığı yazısında dikkat çekici bir cümle kurdu: “Neoliberalizm artık durağanlık aşamasında, yakında çökecek.”

Üstelik bu yargıyı Kondratyev’in döngüsel ekonomi teorisiyle destekledi.

İlk bakışta çarpıcı. Ne güzel. Solun sevdiği türden büyük laflar: Dönem bitti, çağ kapandı, sistem çöktü. Neoliberalizm artık son nefesini veriyor muymuş? Keşke öyle olsa. Ama maalesef bu mezar taşı çok erken dikiliyor. Biraz durup düşününce mesele o kadar da basit değil. Çünkü ortada “çöküş” değil, belki de sadece “Biçim değiştirme” var.

BİR İDEOLOJİNİN KOLAY ÖLMEDİĞİ GERÇEĞİ

1980’den beri dünyanın başına bela olan neoliberalizm, sadece bir ekonomik model değil, bir zihin biçimidir. İnsanların davranışlarından devletlerin işleyişine kadar her şeyi dönüştüren bir program. Şimdi bazıları, kapitalizmin her krizinde yaptığı gibi, “bu sefer tamam” demeye başladı. 2008’de dediler, pandemiyle tekrar söylediler, şimdi yeniden sahnedeler.

2008 küresel finans krizi, neoliberalizmin sorgulandığı ilk büyük eşikti. O dönem birçok kişi sistemin “çöktüğünü” ilan etti. Ama sonra ne oldu? Devasa kurtarma paketleriyle aynı sistem yeniden yapılandırıldı. Krizi yaratan finans kurumları, kamu kaynaklarıyla kurtarıldı. Yani sistem, kendi krizini kendi araçlarıyla aşmayı başardı. Kapitalizmin her krizini “son”zannetmek, 20. Yüzyıl solunun en büyük illüzyonlarından biri olmadı mı?

Gelin görün ki: Sistem çökmek şöyle dursun, sizi yeniden kodluyor. Bu kez algoritmalarla, veri merkezleriyle, gözetim teknolojileriyle… Eskiden “pazar kutsaldır” diyordu, şimdi “veri her şeydir” diyor. Eskiden özelleştiriyordu, şimdi devletle iç içe geçip şirketleri dokunulmazlaştırıyor. Bu bir ölüm değil, mutasyon.

YENİ BİÇİMİ: OTORİTER NEOLİBERALİZM

Bugün yaşadığımız neoliberalizm, Margaret Thatcher’ınkine hiç benzemiyor. Bu sefer demokrasiye hiç tahammülü yok. Seçim var ama seçenek yok. Protesto hakkı var ama duvar gibi “güvenlik devleti” önünde. Hindistan, Rusya, Türkiye, Macaristan gibi ülkelerde piyasa ekonomisiyle polis rejimi nasıl iç içe geçti gördük. Bu, gömülen bir sistem değil; tanka binen bir neoliberalizm.

“Devlet küçülecek” dediler, şimdi en büyük ihale dağıtıcısı devlet. “Birey özgürleşecek” dediler, şimdi en mahrem verilerimizi şirketlerle paylaşan da yine devlet. Çöküş mü bu? Yoksa yeni bir mutabakat mı?
Hindistan’dan Macaristan’a, Türkiye’den Brezilya’ya kadar birçok ülkede otoriter iktidarlar, neoliberal ekonomi politikalarını otoriter devlet aygıtlarıyla birleştirerek uyguluyor. Bu da bize şunu söylüyor: neoliberalizm çökmüyor, başka bir forma evriliyor.

Üstelik büyük teknoloji şirketlerinin gücüne, dijital ekonominin merkeziyetçiliğine, platform kapitalizminin işleyişine baktığınızda klasik devlet-piyasa ayrımı bile flu hale geliyor. Bugünün neoliberalizmi, artık sadece “devletin geri çekilmesi” değil; devletin ve şirketin iç içe geçmesi, “veri” üzerinden kurulan yeni bir iktidar biçimini temsil ediyor.

SOL YİNE AYNI HATADA

Sol entelektüel üretim, hâlâ kimlik siyasetinin dar koridorlarında dolanıyor. Sınıfı unutmuş, ekonomiyi liberalizme teslim etmiş, sendikal hareketi mezara gömmüş. Şimdi bu haldeyken kalkıp neoliberalizmin çöktüğünü ilan etmek, galibiyetini hayal ettiğin bir maça daha çıkmadan hükmen kazandığını sanmak gibi.

Soner yalçın yazısında haklı olarak türkiye solunun bu dönüşüme entelektüel olarak hazır olmadığını söylüyor. Ama neoliberalizmin çöküşünü ilan etmektense, bu yeni biçimini anlamak daha öncelikli. Zira solun tarih boyunca en çok hata yaptığı yer tam da burasıydı: kapitalizmi her krizde öldü sanmak.

Oysa mesele, onun sürekli “yeniden doğabilme” kapasitesi. Bugün yaşadığımız şey belki de yeni bir neoliberal restorasyon süreci. Farkı şu: bu sefer işin içinde dijital kontrol, algoritmik yönetim, iklim krizi bahanesiyle yapılan yeni özelleştirmeler ve sınıfsal kutuplaşmanın teknolojik derinleşmesi var.

KONDRATYEV DALGALARI

Kondratyev döngüsü, güzel. Herkesin arada bir başvurduğu ekonomi tarihi metaforu. Ama tarihin matematikle çalıştığını sanmak, devrimci düşünceye yapılacak en büyük kötülük. Kapitalizm, saat gibi işler mi? Beş yılda kriz, elli yılda çöküş mü? Böyle bir kesinlik varsa neden 2008’in ardından hala Jeff

BEZOS, ELON MUSK VE ŞİRKETLERİ REKOR KIRIYOR

Bu döngüsel anlatılar, gerçek sınıf mücadelesini gizliyor. Çünkü kapitalizm sadece ekonomik değil, kültürel, ideolojik ve teknolojik bir sistemdir. Ve o alanlarda hala tek alternatifin bile adı konmuş değil.

SONUÇ: MEZARLIKTA ZAFER TURU ATMAK

Neoliberalizm çökmedi. Sadece siz onu eski formuyla görmekte ısrar ediyorsunuz. Oysa o artık devlete sızdı, dijital altyapıya gömüldü, gündelik hayatınıza kodlandı. Sizi patronlara değil, uygulamalara bağımlı kıldı. Ve siz hâlâ “sistem çöktü” diye yazı yazıyorsunuz.

Neoliberalizmin ölüm ilanını yazmak kolay, ama biz asıl mezar taşı yazılırken tabutun boş olduğunu defalarca gördük. Belki de asıl sorumuz şu olmalı: neoliberalizm çöküyor mu, yoksa başka bir maske takarak karşımıza yeniden mi çıkıyor?

Ama tabi benim cevabım bu bir çöküş değil, neoliberalizmin üçüncü perdesi. Alkışlayanlar hâlâ çoğunlukta. Bizse, mezarlıkta zafer turu atmak yerine, önce gerçekten neyle savaştığımızı öğrenmek zorundayız.

EKİN DAĞDELEN KİMDİR

10 Ocak 2006 yılında Aydın/Nazilli’de dünyaya geldi. Ayhan Işık Oyunculuk Okulu’ndan oyunculuk ve yazarlık eğitimleri aldı. Anka Dergi ( Kültür-Sanat-Edebiyat Dergisi) imtiyaz sahibi. Söz yazarlığı ve beste yapımı alanında üretimleri bulunmaktr. Doğa Kız’ın Maceraları yazarın ilk kitabı.

Çocuk Edebiyatı alanında çocuk bedeninin korunması konusunda Türkiye’de eser vermiş ilk yazar.
Şimdilerde çocuk istismarlarının önüne geçebilecek bir dernek kuruluşu üzerinde çalışmalarını sürdürmekte.

Ekin Dağdelen

Kaynak: ODA TV

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*